6 Aralık 2017 Çarşamba

KADIN GAZETECİLERİN YEREL BASINDA Kİ KONUMU

Geçtiğimiz günlerde Karadeniz Teknik Üniversitesi' nde 5 Aralık Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkının Tanınmasının 83'üncü yıl dönümü dolayısıyla "Yerel Basında Kadın Gazeteci Olmak" konulu söyleşi düzenlendi. İletişim Fakültesi tarafından 18. düzenlenen İletişim Buluşmaları kapsamında oluşturulan söyleşiye, Karadeniz  Gazetesinden Meryem Akgün, Günebakış Gazetesinden Nurgül Günaydın ve Habercuk.com'dan Elif Çavuş konuk oldu.



Aralarında bulunduğum etkinliğe İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç.Dr. Bahar Eroğlu Yalın ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Doç.Dr. Şule Yüksel Özmen ve çok sayıda öğrenci de katıldı. Etkinliğin amacı kadın gazetecilerin mesleki hayatlarında yaşadıkları zorlukları ve mesleki deneyimlerini bizzat kendilerinden dinlemek ve yaşadıkları deneyimleri öğrencilere aktarmaktı. İlk sözü Karadeniz Gazetesi'nde çalışan Meryem Akgün aldı. Akgün bizlere mesleğini ilk Taka gazetesinde icra ettiğini Taka gazetesinde sigortasız 6 ay çalıştırıldıktan sonra yetersiz bulunduğu için işten kovulduğundan bahsetti. Takadan sonda İlk haberde görev alan Akgün bu gazetede 3 yıl çalışarak 2 yıl üst üste yılın gazetecisi ödülüne layık görüldüğünden de bizlere bahsetti. 4 yıllık meslek hayatında cinsiyet ayrımını adliye önünde zanlının yakınları tarafından kadın olduğu için saldırıya uğradığında hissettiğini dile getirdi.




Akgün'den sonra sözü Habercuk.com'dan Elif Çavuş aldı. Çavuş "her sektörde kadın olmak meşakatli bir iş kadın gazeteci olma konusunda ben 2003 yılında mesleğe başladım. Görsel olarak daha çok emek vereceğimiz bir meslek ama yazılı olarak daha çok beyin yormamız gereken bir meslek". Çavuş'un söylemlerinden benimde hem fikir olduğum "Bu meslekte tutunabilmenin en önemli özelliği karakterinizin ve ideolojinizin olmasıdır" söylemidir. Elif Çavuş erkek egemenliğinin olduğu bu sektörde kadınların tutulmasının zor olduğunu bu sebeple de internet medyasının aslında kadınları meslekten kaybettirmedigine değinerek habercuk.com sitesinin çoğu çalışanlarının kadın gazetecilerden olduğuna vurgu yapmayı da ihmal etmedi.




Elif Çavuş'dan sonra sözü Günebakış Gazetesi'nden Nurgül Günaydın aldı. Günaydın " Bir kadın olarak gazetecilik mesleğimde çaycılık da yaptım, gazetecilik de yaptım hiç bir işe yapamam gözüyle bakmadım 20 yıldır meslekteyim ve her sabah gazeteye kovulacağım korkusuyla gidiyorum". Diyerek sözlerini bitirdi ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Doç.Dr Şule Yüksel Özmen tarafından konuşmacılara plaket takdim edilerek etkinlik sonlandırıldı.




Şimdi gelelim etkinlik acaba yeterince faydalı oldumu veya gerçekçi miydi dersek bence değildi. Bu düşüncemin nedeni aslında bakılınca etkinliğin amacı çok güzel kadınlar Türk toplumunda her alanda ezilirken 5 Aralık Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkının Tanınmasının 83'üncü yıl dönümünde böyle bir etkinlik düzenlenmesi farkındalık açısından önemli olmakla beraber keşke söyleşideki kadın gazetecilerin birbirlerinin fikirlerine saygıları olsaydı. Biri konuşurken diğeri onun konuşmasına gülmeseydi veya aralarındaki anlaşmazlığı biz izleyicilere yansıtmasalardı. Böylece amacına uygun bir etkinlik olurdu. Sadece bu sektörde değil yaşamın her alanında önce kadın kadına destek olmalıdır. 

KAYNAK: 
http://www.ktu.edu.tr/iletisim-iletisimbulusmalari18yapildi

SOSYAL MEDYA TARTIŞMALARI

Sosyal medya dediğimiz de çeşitli duygularımızı, düşüncelerimizi paylaşabildiğimiz, resim, video veya anlık hikayeler atabildiğimiz bir platform  aklımıza geliyor. Ama bununla birlikte sosyal medya çeşitli örgütlerin, fikirlerin, inançların, görüşlerin de tartışıldığı bir yerdir. En ufak bir yazıdan bir sürü farklı anlam çıkartıp tartışma ortamı oluşturabiliriz. Tartışmayı seven insanlar için sosyal medya çok güzel bir nimet. Fakat bu işi abartan insanlarda var; Nasıl olsa kimse görmüyor, nasıl olsa kim olduğum bilinmiyor düşüncesi altında herkese saldıran, aşırı argo dille yazılar mesajlar yazan halk dilinde "klavye artistleri" de sosyal medyada mevcut bulunmaktadır.


Tabiki sosyal medya istediklerimizi dile getirebileceğimiz bir mecra fakat bu istediklerimizi belli başlı saygı çerçevesinde dile getirmemiz gerekiyor. Bazen bu olguyu  unutuyoruz ve kantarın topuzunu arada kaçırıyoruz. Sosyal medya insanlar için ayrı bir dünyayı temsil etmektedir. İnsanlar gerçek yaşamlarında dile getirmekten çekindikleri konuları sosyal medyada dile getirerek büyük bir etki yaratabilir veya karşı olduğu görüşü dile getirerek belli başlı insanlar tarafından tepkide görebilir. Bu nedenle sosyal medya aslında insanlara tartışma ortamı sunarak onlara fikir alışverişinin nasıl yapılabileceğini göstermektedir. Amacı doğrultusunda kullandığında sosyal medya bizlere iyi bir tartışma ortamı sunmaktadır. Sosyal medyanın en güzel yanlarından biride doğru şeyler uğruna birbirlerini tanımayan insanların örgütlenerek ses getirecek işler yapmasıdır. Buna en güzel örneklerden bir tanesi de Fransa'nın  Trois-Moutiere kentinde bulunan Mothe-Chandeniers şatosunun sosyal medyada örgütlenen insanlar tarafından satın alınmasıdır. NTV'nin haberine göre birbirlerini tanımayan yaklaşık 6500 kişi sosyal medyada örgütlenerek 500 bin Euro'ya yıkılmış bir şato satın aldı. Her biri en az 51 Euro vererek Mothe-Chandeniers şatosunu satın alan grubun hedefi ise yıkılan şatoyu restore etmek. 




Sosyal medya doğru amaçta kullanıldığında bu şekilde olumlu ve güzel sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Bu tür olumlu olaylar çoğulculuğun ve demokratik katılımın gelişmesine katkı sağlıyor. Çünkü toplumun her kesiminden insanların birleşerek bir amaç uğruna hizmet etmesi bu amaçta demokratik bir yaklaşımın olduğunu göstermektedir. Size hangi ırktan, hangi cinsiyetten, hangi dinden, hangi ülkeden olduğunuz sorulmuyor çünkü burada amaç insanları ayrıştırmak değil farklı kesimlerden insanları birleştirerek bir eylem oluşturmaktır. Bu bizim ülkemizde kimi zaman malesef olmuyor. Bazı olaylarda toplumumuz sosyal medya da olsun normal hayatlarında olsun tek ses olurken yani o olaya her kesimden insanlar aynı tepkiyi verirken siyasi, dini veya cinsel tercih gibi konularda insanların kutuplara ayrıldığını görebiliyoruz. Örneğin Özgecan Aslan cinayetinde bütün Türk toplumu tek ses olabilmişken, referandum sonuçları ve referandum sürecinde toplumda göze batan kutuplaşmalar oluştuğu söylenebilir. Bununla birlikte ülkemizde meydana gelen gezi olaylarında Twitter üzerinden örgütlenen bir grup insanlar ile onlara karşı örgütlenen başka bir grup insanların da oluştuğunu görmüştük. Yani sosyal medyanın ülkemiz açısından bir takım konularda birleştirici özelliği varken bir takım konulardada ayrıştırmaya müsait olduğunu söyleyebiliriz.


Tabikide sosyal medyada anlattığım gibi her ağzımıza geleni söylememiz mümkün değildir. Çünkü diğer ülkeleri bilmem ama bizim ülkemizde belli başlı konularda sansür, ceza ve yaptırımlar mevcut bulunmaktadır. Mesela ülkenin Cumhurbaşkanı'na veya ailesine yönelik sosyal medyada hakaret içerikli ya da alay edici nitelikte söylemlerde bulunmak ülkemizde suç unsuru teşkil etmektedir. Buda baktığımızda bizim ülkemizde sosyal medyanın pekte demokrat bir mecra olmadığını bizlere göstermektedir.

KAYNAK: https://www.google.com.tr/amp/s/www.ntv.com.tr/amp/galeri/teknoloji/sosyal-medyada-organize-olup-sato-satin-aldilar,Xy9gi0BNjES_L7kCEtC8Jw



1 Kasım 2017 Çarşamba

MEDYA HANDE'NİN KADER'İYLE OYNADI

Tarih 12 Ağustos 2016 polis ekipleri Zekeriyaköy' de yanmış bir ceset buldu. Evet yanmış bir ceset, bir kadın cesediydi. Trans bir kadın olduğu için medyada hiç bahsedilmeyen Hande Kader'in vahşice katledilen yanmış cesediydi. Hande 1 haftadır kayıptı ve kayıp haberini sevgilisi vermişti. 1 haftadır kaybolan Hande'den acı haber sevgilisine iletilmiş, sevgilisi Hande'nin yanmış cesedini morgda protezi sayesinde teşhis etmişti. Otopsi sonucu Hande işkencelere maruz kalmış ve bir çok erkek tarafından tecavüze uğradığı ortaya çıkmıştı. Daha 22 yaşındaydı ve tercüman olmak istiyordu oysa trans olduğu için toplum onu seks işçisi olmaya itelemişti. Ne yazık ki böylece vahşi bir olayın hiç bir gazetede yer almaması dikkat çekmişti. Medya zaten kadın haberlerine yeterince kötümser bir yaklaşım sergilerken üstüne trans bir kadın haberi olunca üstünü kapatmaya çalışmıştı. Oysa Hande'de tıpkı Özge Can gibi bir kadındı ve onun gibi işkenceye maruz kalmış tecavüze uğramış ve katledilmişti. Tek farkı  trans olmasıydı.


Hande Kader (22)

Özge Can'dan bir farkı yoktu ama medya onu Özge Can kadar duyurmadı, insanlar Özge Can kadar seslerini çıkarmadı sanki yakılarak öldürülen bir insan değil bir eşyaymış gibi davranıldı. Gazetelerde bile yer almayan bu cinayete çeşitli blog sayfalarından ulaştım. Sayfalarda bile Hande'nin trans olduğu, seks işçisi olduğu o kadar vurgulanmış ki sanki önemli olan tek şey bunlarmış gibi sanki normal bir cinayetmiş gibi bahsedilmiş. Kadının medyada ki rolü o kadar içler acısı iken buna yönelik hiç bir düzenleme bile yapılmamaktadır. Kadın hep seks figürü, kadın hep ezilen tarafta olmaktadır. Erkeğin işi bahsedilmezken kadının işinden bahsedilmesi, erkeğin yeteneklerinden bahsedilmezken kadının yeteneklerinden bahsedilmesi gibi bir sürü örnek verilebilir. Trans kadınlarda veya trans bireylerde bu olgu daha da kötü bir hal almaktadır. Ne zaman trans kimliğe geçtiğinden tut ellerinde olsa kimlerle yatıp kalktıklarını da yazılarına işleyecek olan insanlar var ve bunları yaparken onların çektikleri zorlukları hiçe sayıyorlar.




Trans Kadın Veya Trans Erkek

İnsanları yeterince ötekileştirdiğimiz yetmiyormuş gibi onların cinsel kimlik veya tercihleriyle de ötekileştiriyoruz. Hande kadın olsaydı heteroseksuel bir kadın olsaydı medyada daha çok ses getirirdi. Hande'ye üzülen insanlar seslerini ancak çeşitli sosyal medya araçlarından duyurmaya çalıştılar ama ne kadar çabalasalar da sesleri duyulmadı ve Hande unutuldu, insanlık unutuldu, vicdan unutuldu. Her sene insanlar Özge Can'ı anarken, medya Özge Can'dan bahsederken, onun adına etkinlikler düzenlerken Hande gündeme getirilmeye çalışıldığında daha çok kınandı daha çok ayıplandı. Sadece Hande değil bir çok trans bireyde bu toplumsal dışlanma sonucu hayatını kaybetmiştir.



Yukarıdaki haber kesitinde görüldüğü gibi Zafer Gazetesi ölen trans kadın hakkında çirkin bir şekilde "Travesti evinde ölü bulundu" ifadelerine gazetesinde yer vermiştir. Aşağılayıcı bir dille bahsedilen bu haber LGBT bireyleri tarafından tepki çekmiştir. Bu ve bunun gibi haber anlayışına sahip medya kuruluşları toplumun LGBT ve trans bireylere bakış açılarını kötü yönde etki etmektedir. Hande Kader'de medyanın sessiz kalması sonucu unutulmuş ve yaşadıkları hiçe sayılmıştır. Sosyal medyada bu konu hakkında tepki koymaya çalışan insanların tepkileri yeteri kadar ses getirmemiştir. Türkiye'nin Diva'sı Bülent Ersoy'un hiç bir haberde trans olmasından bahsedilmezken, herhangi bir ayrımcılığa kalmaması ama halkın içinden olan bireylerin farklı tercihleri yüzünden şiddet görmesi, dışlanması, öldürülmesi, intihara itilmesi de bu konudaki tezatlıkları ortaya çıkarmaktadır. Eğer zenginseniz, popülerseniz, söz hakkına sahipseniz, iktidarla yakın ilişkiler içerisindeyseniz sizin farklı olmanız kimse tarafından önemsenmemektedir.   

Ünlüler Hande'nin Kader'ine Susmadı!

Medyanın Hande için sessizliğine tepki gösteren ünlüler adeta Hande ve onun gibi ölen, şiddet gören, dışlanan eşcinsellerin sesleri olmuştur.











Hande'nin görsellerini aradığım zaman medya Hande'yi de bir seks objesi olarak göstermeye çalışmış ve bunu başarmıştır. Medyanın kadınlar üzerinde dikkat çekme teknikleri kadını çekici ve tahrik edici fotoğraflar çekmeye yöneliktir. Kadınların belden yukarılarının gazetelerde kullanılması, bikinili pozlarının kullanılması ne kadar acıklı ve duygusal bir haber olsa bile fotoğrafın alt metninden cinsel bir çağrışım yapılması söz konusudur. Hande Kader'in bir kaç fotoğrafına baktığımda bulunduğu bir eylemde polisin uyguladığı tazyikli su saldırısına rağmen eylemde çekilen fotoğrafların çoğu cinsel çağrışımlar içermektedir.


Yukarıdaki fotoğrafta uygulanan şiddet değil eylemci durumunda olan Hande ve arkadaşının duruş pozisyonları dikkat çektirilmeye çalışılmış ve başarılmıştır. Fotoğrafa bakan kişi Hande ve arkadaşının çaresiz yüzlerine değil de bacaklarına ve kısa şortuna bakarak ağızlarını sulandırmaktadır. Belkide orada yapılan eylemin amacının ne olduğunu kimse düşünmemiştir bile.


Bu fotoğrafta ise yaşadığı olay karşısında ağlayan Hande'ye değil de bacaklarına, bikini bölgesine ve göğüslerine dikkat çekilmeye çalışılmıştır.




Bu fotoğrafta ise Hande'nin göğüslerine ve arkadaşının ağız açıklığına dikkat çekmişlerdir. Oysa orada şiddete maruz kalan insanların fotoğrafları olması gerekirken seks unsuru iki kadın varmış gibi yansıtılmıştır.




İşte bu fotoğraf karesinde insanlıktan eser olamadığını net bir şekilde görebiliyoruz. Ama medyanın bizlere yansıtmak istediği havada uçuşan kadın saçları, ıslak tene yapışan eşyalar ve birde sütyen frikiğidir. Sonuç olarak "Kaderin Üstünde Bir Kader Vardır" sözlerini söyleyenler Hande'nin Kader'inin üstünü kapattılar, herkes sessiz kaldı ve sustu bundan önceki tüm kadın cinayetleri gibi bütün trans ve eşcinsel cinayetlere sessiz kaldıkları gibi sadece köşelerine sinip nefret söylemleri yaptılar ve medyada bunlara önayak oldu. 



KAYNAK

- http://kaosgl.org/sayfa.php?id=24323




25 Ekim 2017 Çarşamba

ADINI FERİHA KOYDUM NE KADAR GELENEKSEL NE KADAR MODERN

Dizi sektöründe senaristlerin çoğunun düşüncesi karakterler ve hikaye halkın içinden olsun bu sayede dizimiz tutulsun ve reytingler de 1. sıralarda yer alalım fikridir. Baktığımızda çoğu dizide zengin kız, fakir oğlan edebiyatı veya fakir erkek zengin kız aşk hikayesi, entrikalar, arkadan iş çevirmeler yani hayatımızda neler olup bitiyorsa bunların kat ve katları dizilerde işlenerek bizlere sunulmaktadır. Bize sunulan dizi hayatları ne kadar bizim içimizden ve ne kadar bizi yansıtıyor diye düşünecek olursak;
Eğer dizi tutulmak istiyorsa 1. veya 2. bölümde aşırı halkın içinden olaylar anlatılır,  dizi tutulduktan sonra da iki başrol oyuncunun aşk hikayesi bizlere yansıtılır. Eğer baştan sağma bir işse zaten 4 bölüm sonrası finalsiz elveda diyerek bizlere veda ediyorlar. Aslında benim şimdi sunacağım dizi de çok tutulmasına rağmen aşırı karışık bir finalle dizi mezarlığına defnedilmişti buna da değinmeden geçmeyeyim dedim.

  ADINI FERİHA KOYDUM ANALİZİ:
Adını Feriha Koydum yayın hayatına başladığı günden beri (gerçi şuan yayında yok ama TV2 'de falan izleyebilirsiniz ) cuma günlerinin ses getiren dizisi olmuş, izleyiciyi etkisinde bırakmış, hatta Arap ülkelerinde bile büyük kitle kazanmış bir dizi olmuştur. Hatta dizinin kapak resmini ekleyeyim bu sayede çoğu kişinin hatırlamasına vesile olmuş olurum.

Bu değilmiş çok benzediği için karıştırmışım :(
Vahide Perçin (Zehra, Feriha karakterinin annesi) , Hazal Kaya (Feriha karakteri)
Dizinin ana konusu Etiler'de bir apartmanın kapıcısı olarak çalışan 5 kişilik ailenin annesinin çabaları sayesinde özel bir üniversite de burslu eğitim kazanan kapıcı kızı Feriha'nın üniversitenin popüler çocuğu Emir ile arasındaki aşk hikayesini konu almaktadır. Feriha çok zor şartlar altında okumaya çalışan kapıcı kızını canlandırmaktadır. Emir ise her gece bir kızla takılan annesi babası ayrı serseri ve egolu zengin birini canlandırmaktadır.Dizideki zengin karakterlerin isimleri gayet modern yoksul karakterlerin isimleri ise geleneksel isimlerden oluşmaktadır. Feriha'nın annesinin adı Zehra, babasının adı Rıza, ikiz kardeşinin adı Mehmet, en küçük erkek kardeşinin adı da Ömer iken Emir Sarrafoğlu'nun annesinin adı gayet modern bir isim Aysun, babasının adı Ünal, erkek kardeşinin adı ise Can'dır. Karakter adlarındaki statüsel nedenlerden dolayı faklılıklar aşırı şekilde gözümüze yansımaktadır. Kapıcı ailesinin adları bizim kesime hitap ederken zengin ailesinin adları da elit kesime hitap etmektedir. Feriha'nın üniversite kazanması üzerine babası ve ikizi tarafından büyük tepki alırken, annesi kızının okuyup kendi kaderini yaşamasını istememektedir. Feriha'nın zengin ve psikopat apartman arkadaşı Cansu dizide Feriha'nın kıyafet sponsoru olarak Feriha'ya yardım ederken bir yandan da kafayı Emir'le bozmuş bir şekilde bizlerin karşısına çıkmaktadır.Üniversite hayatına giriş yapan Feriha zengin hayatın nasıl olduğunu görerek zengin ortamdan dışlanmamak için çeşitli yalanlar söyleyerek onların hayatlarını yaşıyormuş gibi davranarak kısa sürede ilgileri özellikle Emir'in ilgisini çekmeyi başarmıştır. Feriha ortamlarda eski olduğu için telefonunu çıkarmayan, ailesi hakkında çeşitli yalanlar uyduran, başkasının eşyalarıyla okula giden biri olma yolunda ilerlemektedir. Bizde de böyle değil midir ne kadar durumumuz olmasa bile bir ortama girdiğimizde kendimizi üstün tutmaya çalışmaz mıyız veya dışlanma korkusuyla olmadığımız insanlara dönüşmez miyiz? bence dönüşürüz gibi geliyor :D . İki tarafın çatışmasına bakıldığında birisi zengin hayata özenirken diğeri alt sınıf insanlara tepeden bakan insanlarla takılan insanlar arasında sınıfsal ayrımların olduğunu düşünen karakterler içeren bir dizidir. 


Feriha'nın fakir ama gururlu ailesi
Her ne kadar zorluklar yaşasalar da aile bağları güçlü olan, çocukları suç işlese bile onları bir süre sonra affeden bir aile yapısını oluşturan Yılmaz ailesi ve onlara nazaran ayrı ve birbirinden bağımsız yaşamaya alışmış, zengin oldukları için paranın kıymetini bilmeyen, boşanmış ve dağılmış bir aile yapısına sahip olan Sarrafoğlu ailesinin çatışması dizide milim milim işlenmiştir. Feriha geleneksel kesimi simgeleyen bir karakterdir. Açık giyinmesine karışan ailesi yüzünden okula giderken gizlice üstünü değişen, derslerinin yanı sıra annesine temizlikte yardım eden, arkadaşlarının sırlarını çok iyi bir şekilde saklayan ama sırf okul ortamına uyum sağlamak için yalan söyleyen bir karakterdir. Emir ve arkadaşlarına bakacak olursak zengin bebesi kavramı onlar için biçilmiş bir kaftandır. Feriha otobüsle zar zor okula gelirken arkadaşlarına rastlayınca taksiye binip 2 metre sonra taksiden inen biriyken Emir, Hande ve Koray ise her gün kendi araçlarıyla havalı bir şekilde okula gelen tiplerdir.

Hande (Ceyda Ateş) ve Koray (Yusuf Akgün)
Dizinin geleneksel boyutlarına bakıldığında Feriha katıldığı partide kötü kız Hande'nin vermiş olduğu hap yüzünden kendini kaybediyor ve Emir de onu alıp evinde konuk ediyor. Feriha bu durumu yanlış şekilde algılarken ailesi bu olayı duyduğunda Feriha için bütün dünya başına yıkılıyor. Aynı olay Feriha'nın özgür takılan sınıf arkadaşı Günce' nin Koray ile birlikte olması gayet normal karşılanmıştır. İzleyicinin Feriha' yı benimsemesinin bir nedeni de Feriha'nın aşırı yoksul bir aileden gelip kendini bir şey sanan zengin aile çocuklarına sürekli ders vermesi ve her türlü olay karşısında güçlü durmasıdır. Diziye genel anlamda bakıldığında yoksul kesimi canlandıran karakterlerin adları, yaşam koşulları, yaşadıkları yerleri, insanların onlara bakış açıları, giyim tarzları , konuşma tarzları, çalıştıkları işleri, düşünce yapıları zengin kesimi canlandıran karakterlere göre daha sığ ve geleneksel motifler içermektedir. Yani bizim gibi gösterişsiz sofralarda yemek yemeleri, evlerinde yaşamın zorluklarının üstesinden gelmeleri için yaptıkları hesap kitapları, ilerde rahat yaşamak için sürekli okuyun diyen anne yapısına sahip olmaları, kısacası bizim gibi olmaları bizim ahlakımızı ve düşünce tarzlarımızı yansıtmaları dikkatimizi çekmektedir.Dizideki modern kesim ise evde ayakkabıyla gezen, batı özentisi insanların olması, yaşam tarzlarının batısal yönde olması, konuşma tarzlarının gelenekselden uzak olması ve bunun gibi bir çok unsur göze çarpmaktadır. Dizide geleneksellikle modernlik açısından bariz çatışmalar söz konusudur. Tabi bu çatışmalar genel anlamda geleneksel kesimin modern kesimin yaşam tarzına, arkadaş ortamına, giyiniş tarzlarına, onlar gibi olma çabalarından kaynaklanmaktadır. Hiçbir modern toplum insanları gelenekselleşmeyi istemezken geleneksel toplum insanları modern yaşama özenerek onlar gibi olmaya çalışırlar buda iki taraf açısından çatışmayı meydana getirir.

18 Ekim 2017 Çarşamba

REKLAMLARIN İNSAN AVLAMA YÖNTEMLERİ

Sürekli tüketen bir toplumun oluşmasında reklamların rolleri çok büyüktür.Reklamların tüketiciler üzerindeki etkileri nelerdir ve neden tüketici etkilenmelidir sorusunun cevabını belki bu yazımda görebilirsiniz.

Reklamlar çeşitli firmaların ürünlerini daha çok insana ulaştırmak için kullandıkları bir yöntemdir.Reklamlar da kullanılan oyuncular, aksesuarlar, müzikler, renkler, ürünün özelliklerinin ön plana çıkarılması o reklamın daha çekici gözükmesini sağlamaktadır.Reklamlar daha çok alıcıyı harekete geçirme politikasını yürüttüğü için yapılan işler de bu yönde ilerlemektedir.Her gün maruz kaldığımız reklamlar ihtiyaç duysak da duymasak da bizleri o ürünü almamız konusunda etkisi altına almaktadır.İnsanlar her zaman en iyisi olmak ister, diğer insanlardan farklı ve tarz olmak isterler , kişisel bakım da her zaman bu konuda öncüdür.Günümüzde artık kız, erkek farkı olmadan saç bakımına önem artmıştır.Bu konuyla ilgili sizlere sunacağım reklam örneğim Meryem Üzerli'nin yani nam-ı diyar Sultan Sülüman'ın Hürremi'nin oynamış olduğu ELİDOR"Yeniden Başlasın" reklamı olacaktır.
ELİDOR "Yeniden Başlasın"

Bu reklam filminde yıpranmış saçlarından mutsuz ve üzgün olan Meryem Üzerli'nin çaresiz kalması sonucunda Elidor yıpranmış saçlar uzmanı Thomas Taw'ın Elidor'u önermesiyle daha dolgun ve muhteşem görünümlü saçlara sahip olduğunu gözlemliyoruz.Peki bize bu reklamı neler etkili kılıyor. Popüler bir oyuncunun özellikle saçlarıyla dikkatleri üzerine çeken oyuncunun bu saç reklamında oynatılması ve her zaman kameralara güzel gözüken saçlarının açılışlar, maşa, fırça gibi sebeplerden ötürü artık yıprandığını bizlere göstermeye çalışmışlardır.Burada yaşadığı sıkıntıdan dolayı üzülen ve aynada saçlarına bakarken şarkı ile üzüntüsünü dile getiren bir Meryem izliyoruz.Hemen ardından Thomas geliyor ve elinde turuncu kaplı Elidor ürününü Meryem'e uzatıyor o esnada reklamlarda önemli olan bir unsur ortaya çıkıyor.İlgi çekici bir reklam yapmak istiyorsanız görsel öğelere dikkat etmelisiniz. 

Burada Meryem Üzerli Thomas'ın verdiği Elidor ürününü elinde tutarken seyirciye yansıttığı tepki ve her ikisininde aynaya baktığında arka planda Elidor ürünlerinin dizili olması izleyiciyi etkide bırakma yöntemleri arasında işlev görmektedir.Reklamlarda başka bir önemli  unsur da reklam şarkısıdır.Reklam şarkısı ne kadar etkili ne kadar dile dolanan bir şarkı olursa ürünün akılda kalıcığı da artmaktadır. Elidor'un reklamında Meryem Üzerli'nin seslendirdiği şarkıya bakılacak olursa başlarda mutsuz sözlerle başlayan şarkı daha sonra Elidor'un devreye girmesiyle "Gitse bu kırıklar, yıpranmışlıklar yeniden parlasa yeniden canlansa" sözlerinden sonra değişen saçlarla birlikte şarkı canlı bir şarkı haline geliyor ve "Yeniden başlasın, bu böyle kalmasın kim korkar yıpranmadan elidor yanımdasın"sözleriyle şarkı devam ediyor.Sözlerde de anlaşıldığı gibi Elidor varsa yıpranma ve kırıklar yok olur sonucunda güçlü ve sağlıklı saçlara kavuşursunuz denmek istenmiştir.Reklamı ilgi çekici bir hale getirmek için izlenen başka bir yol ise reklam şarkısının iyi bir koreografi ile desteklenmiş olmasıdır.


Reklam filminde şarkıyla beraber dans eden Meryem Üzerli'yi görüyoruz yaptığı bütün hareketlere rağmen saçları ahenkle dans ediyor ve bozulmuyor. Koreografiye bakıldığında en önde Meryem Üzerli dans ediyor ve ona eşlik eden dansçıların saçları Meryem kadar iyi değil , yüzleri de pek belirgin halde değil buda Meryem'e ve onun saçlarına dikkat etmemizi sağlayan bir başka yöntem olarak karşımıza çıkıyor.Reklamda kullanılan sloganın "Elidor'la saçlarınız hayata yeniden başlasın" olması daha önce kullandığınız markaların saçlarınızı öldürüp yıprattığını ama Elidor'la buna bir çözüm olduğunu yansıtmıştır.İşte satın alma gücünü arttırmak için firmaların bizleri etkilemek üzerine reklamlarda yapmış oldukları güçlü yöntemler bizlere ihtiyacımız olsa da olmasa da ürünü almaya itmektedir. Elidor reklamını izleyen sağlıksız saçlara sahip bir çok insan markete gittiğinde reyonlarda aradıklar ilk ürün Elidor olacaktır.

11 Ekim 2017 Çarşamba

DERGİLERDE REKLAM KOKAN HAREKETLER

DERGİLERDE REKLAM KOKAN HAREKETLER

    Reklamlar hayatımızı nedenli etkiler,hayatımızda reklamların yeri ne kadar önemlidir,reklamların amaçları nelerdir ? diye sorduğumuzda cevabını vermemiz için biraz düşünmemiz gerekir.Bu yazımda bizi renkli dünyalara sürükleyen dergilerde maruz kaldığımız reklamları inceleyeceğiz.

    SPORDA YAPARIM REKLAMDA
 
  Çok bilinen bir alışveriş merkezine girdim ve dergi reyonundan dergi seçmeye başladım. Açıkçası çok fazla dergilerle haşir neşir olan biri olmadığım için şöyle az sayfalı dergilerden olsun dedim ve kaptım bir tane spor dergisini kurcalamaya başladım.Dergimin adı GQ falan demek isterdim ama malesef değil nedeni de abi adamlar neredeyse 500 sayfalık kalın bir dergi çıkartmışlar incele incele bitmezdi bende RUNNER'S WORLD dergisini aldım . RUNNER'S  98 sayfalık dolu dolu bir dergi. Bu derginin 18 sayfası reklam ve marka içeriyor. 


RUNNER'S WORLD

Kapak sayfasına baktığımızda Dünya Şampiyonu RAMİL Guliyev'in tam sayfa resmini görüyoruz . Ramil Guliyev Londra Dünya Şampiyonasında 200 metrede altın madalya kazanarak tarihe geçmiş Türk sporcumuzdur. Ramil Guliyev Dünya Şampiyonu olmakla beraber baştan aşağı Nike ile donatılmış bir reklam yüzü gibi gözümüze çarpıyor . Ramil Guliyev başarılı bir sporcu olduğundan Nike'ın sponsorluk desteğini arkasına almış. Burada Nike'ın sadece en iyilerle çalıştığını görüyoruz.



Şekil -2- RUNNER'S WORLD Sayfa 1-2

Dergiler para kaynağı sağlamak için firmalara veya markalara kendi içeriğinde farklı boyutlarda sayfalar ayırmaktadırlar.Şekil 2'de buna en net örnektir ve bunun gibi birçok içerik bulunmaktadır.Bazı reklamlar çıkar ilişkilerinden dolayı dergi içeriği ile çelişkili duruma düşebiliyor.



Şekil -3- RUNNER'S WORLD Sayfa 4


     ÇELİŞKİLİ REKLAMLAR

   98 sayfalık dergi demiştim ya hani bu sayfaların içerikleri birbirinden ilginç ve yararlı olsa da genele bakınca içerik olarak sağlık,spor,koşu,dengeli beslenme,çevre gibi unsurlar yer alıyor.İşte çelişkili reklam dediğimiz konuda bu dergimiz sağlıklı yaşam,spor,koşu,doğa temaları içerirken bir yandan da Şekil 3'deki gibi derginin en önemli sayfasına pat diye lüks bir araba reklamıyla bizleri çelişkiye düşürüyor.Düşünsenize size koşun,yürüyün,spor yapın,dengeli beslenin diyen dergi bir yandan da size bakın bu spor araba çok güzel ilginizi çekebilir diye gözünüzün önüne de koyabiliyor.


     BU RÖPORTAJDA REKLAM VAR

Derginin ilerleyen sayfalarında Dünya Şampiyonu Ramil Guliyev ile gerçekleştirilmiş uzunca bir röportaj yer alıyor . Guliyev Dünya Şampiyonluğu için koyduğu hedeflerini,hayallerini ve sevincini bu röportajda bizlere aktarıyor. 

- HAYIR TABİ Kİ DE BU RÖPORTAJ DEĞİL :D

Şekil -4- Sayfa 12-13 Bahsi Geçen Röportaj

  Ramil Guliyev "Hayal ettiğin ve bu hayalin için çalışıp çabaladığın sürece, şimdi olmasa da bir sonraki yıl hedefine ulaşırsın" sözüyle hedeflerine giderken de adeta 200 metrede yaptığı gibi hızlı koşacağını bizlere belirtmiş oldu. Röportajın sonlarında baştan aşağı Nike ile kaplı Guliyev ileride yaklaşan yarışmalara katılacak yarışmacılar içinde kendi antrenman programlarını yapabileceklerini bunun yanında da dergideki gibi kocaman kocaman harflerle yazayım Nike Run Club koşularına katılabilir veya NRC uygulamasından kendileri için özel program oluşturarak yarışa hazırlanabileceklerini söyleyerek önerilerde mi bulundu yoksa NRC uygulamasının üstü kapalı reklamını mı yaptı bilemeyeceğim. Şimdi düşünün bakalım acaba reklam mı değil mi diye, ben size görsel destek de sağlayayım en güzeli siz karar verin. 



Şekil -5- Sayfa 14 Bahsi Geçen NRC Reklamlı Röportaj 

Tabi kırmızı çizgilerim pek hoş bir görünüm sağlamasa da Ramil Guliyev'e çizdiği yolda başarılarının devamını dileriz. Hep reklamdan bahsedecek değiliz ya birazda zirvelerde dolaşıp temiz bir dağ havası alalım birde yanında büyük bir başarı örneği vermezsek olmaz. Pek çoğumuzun başaramayacağı, dayanamayacağımız belkide başlamadan pes edeceğimiz zorlu bir maratonu Ece Vahapoğlu başardı hemde sırtında Ay Yıldızlı Türk bayrağı ile Everest Maratonu'nda koşan ilk Türk kadın olmayı başardı. Türk Bayrağını gururla Everest'in zirvesinde dalgalandıran Vahapoğlu 4 bin 571 metre rakımdan 3 bin 440 metreye, inişli ve çıkışlı çok zor parkuru, 3 saat 48 dakika koşarak 21 kilometreyi tamamladı ve 4'üncü oldu. Ne kadar büyük bir başarı olduğunu tahmin bile edemezsiniz o yüzden bir Runner's World dergisi alın ve tamda 18'inci sayfasını açın ve Ece Vahapoğlu'nun başarılarla dolu röportajını özellikle kadının gücünü, Türk kadınının gücünü nasıl gösterdiğini göreceksiniz.


Şekil -6-  Sayfa 18-19

Umarım Vahapoğlu başarılarına koşarken daima dik durur ve güçlü bir şekilde zorlukları yener. Ya da sadece Pınar'ın sporculara özel üretmiş olduğu sudan içer ve sporunu daha zinde yapar. Her şey  tamam ama sporculara özel su şişesi mi yapılır sonuçta içindeki H2O yani hepimizin bildiği, içtiği su. Daha fazla satış yapabilmek için spor dergisine özel sporcu şişesiyle su reklamı yapmak kimleri ne kadar etkiler bilmem ama tam sayfa olduğuna göre dergiyi iyi yönden etkilediği kesin.



Şekil -7- Su Temalı Reklam  

Reklam afişine bakınca zaten insanın markete gidip özel sporcu şişeli Pınar Su'dan alası geliyor. Burada adeta siz bu suyu tüketirseniz sporcu kariyerinizde başarılı bir geleceğiniz olur ve sağlıklı da yaşarsınız deniliyor. Dergideki çok sayıda reklamdan bahsederek veya dergide anlatılan sportif faaliyetlerden bahsederek çok fazla konuyu yaymak istemiyorum. Firmalar verdikleri reklamlara uygun medya unsurlarını seçerek insanlara daha kolay erişim sağlıyor ve o reklama maruz kalan insanlarda ister istemez gördüğü ürünlerden etkileniyor. Sporcu su şişesi spora başlayan bir insanın sahip olamak istediği bir nesne olmaya başlıyor veya başarılı sporculara sponsor olan firmalar onları giydiren firmalar insanlara başarılı olmanın yolu bizden geçiyor demek istiyor. Bunu algılayan insanlarda gördükleri sporcular gibi olmak için onların kullandığı eşyaları kullanmaya başlıyor bu sadece bu yöne değil farklı alanlarda da bu denli reklam çalışmaları insan odaklı çalışmalar da bulunmaktadır. Bir ev modası dergisinde mobilya reklamı gibi veya bir araba dergisinde sergilenen çeşitli araba reklamları gibi bir çok örnekleri görülmektedir.


Şekil -8-


Şekil -9- 


Şekil -10- 


Şekil -11- 

Yukarıdaki şekillerde göründüğü gibi derginin sayfa sonlarına doğru dergide yer alan veya almayan sporcuların üstlerine giyindikleri kıyafetlerin benzerleri veya aynılarının fiyatlarıyla beraber tam baskı şeklinde gözler önüne serildiğini görüyoruz. Buda insanların dergiyi bir şevkle, hevesle okuduktan sonra bu ürünleri satın almaya iteleyen bir yöntem olarak görülmektedir. Son sözlere gelecek olursak insanlar ilgisi olduğu alakası ve merakı olduğu konuları içeren reklamlara daha hızlı adapte olurlar ve bu sayede ihtiyaçları olmasa da satın alma iç güdüleri birden canlanır ve reklamlara uyarak gereksiz bir şekilde harcama yaparlar. Siz siz olun dergileri sadece okuyup içerisindeki bilgileri almaya çalışın reklamlarda gördüğünüz ilgi çekici unsurlara kanıp da boş yere harcama yapmayın.

 

















4 Ekim 2017 Çarşamba

MEDYADA NE KADAR ZAMAN HARCIYORUM

  Medya dediğimizde aklımıza gelen ilk şey sosyal medya oluyor. Fakat medya sosyal medyadan da öte ayrı bir dünyayı temsil etmektedir. Çeşitli bilgileri bireye ve topluluklara aktaran görsel, işitsel ve hem görsel hem de işitsel araçların tümüne medya denir. Medya araçlarına sırayla baktığımızda gazete, radyo, televizyon ve internet olarak sıralayabiliriz. 1997 doğumlu olduğum için ben tam da medyanın ortasında dünyaya gelmişim. Renkli televizyonlar, çoklu kanallar, televizyon programları, çizgi filmler çocukluğumun çoğu okul,sokak ve televizyon üçlemesiyle geçti. Bizim zamanımızda en önemli araç televizyondu. İçlerinde küçük insanların olduğunu düşünmeyenimiz yoktur herhalde. Laf aramızda bu düşünce yüzünden kaç kere televizyonun kapağını açmaya çalıştığım da olmuştur. Çok çabuk ilerleyen teknoloji zamanına denk gelmem teknolojinin benden sonra nasıl hızla evrim geçirdiğini görmemi sağladı. İlk bilgisayarımı 4. sınıfta almıştık bizim için o kadar önemli bir araçtı ki bilgisayarla işimiz bittiğinde üzerine örtü örterdik, fazla çalıştırmaz fişini prizde bırakmazdık. Adeta canlı bir varlıkmış gibi ona özenerek bakardık. Ama bizim neslimiz de sokakta oyun kültürü unutulmuş değildi. Saatlerce dışarıdan eve gelmediğimiz zamanları asla unutamam. Şimdiyse baktığımda cağımızın vebası sosyal medya her birimizi etkisi altına almış durumda,zamanımızın çoğu telefonumuz pardon akıllı mı akıllı telefonlarımızı ellerimize almış delilercesine sosyal medyada vakit geçirmekle harcıyoruz. Bakmayın bu durumu eleştirir gibi yazdığıma çünkü bende sosyal medyanın en çok kullanıcıları arasındayım bunlara ne kadar zaman harcadığımızı tam olarak hesaplayamasakda günümüzün çoğu sosyal medya ağlarında başkalarının hayatlarını takip etmekle ölüyor.
  Buna dur diyemiyoruz çünkü bunu bizde  istiyoruz. Merak ediyoruz kim nerede, kiminle ne yapıyor, fotoğraflarına bakıp beğendiğimiz insanlar hakkında kötü yorumlar yapıyoruz. Bir nevi medya bize bir şeyleri öğretmek, bizleri bazı olaylardan haberdar etmek yerine bizleri kendi esiri haline getirmiş durumda. Aslında medyanın bu konuda suçu yok çünkü güç doğru kullanıldığı zaman fayda,yanlış kullanıldığı zaman ise hem bize hem de çevremize zarar verir. Ben medya konusunda zamanımı telefondan medyaya bağlanarak geçiriyorum. Kendi açımdan bunu yüzdeye vuracak olursam tahmini olarak %50 sosyal medya %30 film,video vb. unsurlar %20'de okuma metni,haberler ve haber kesitleri gibi bir ayrım da bulunabilirim. Birde özçekim yapmak tabiki çılgınlar gibi özçekim yapmıyorum ama arada bende kendimi özçekim yaparken kaybedebiliyorum. Demem o ki medyayı doğru kullanıp kullanmamak bizlerin elinde. Tabiki teknolojinin nimetlerinden faydalanmalıyız ama bunu yaparken de kendimizi yanlış şekilde yönlendirmemeliyiz. Özellikle anne ve babaların bu konuş hassas olmaları gerekiyor. Çevremde şahit olduğum bu denli bir çok olay var. Eskiden sokaklar çocuk sesleriyle yankılanırken simdilerdeyse sessiz ve tenha halde top koşturan,ip atlayan bir nesil yok olmakta ve biz de buna seyirci kalmaktayız.